Toplumsal bir akıl tutulması yaşıyoruz sanırım ve çok klişe olacak ama her toplum hakettiği şekilde yönetilirmiş. Kitap okuma düzeyinin yüzde 4'lerde dolaştığı bir ülkede başbakan bir sanat eserine ' ucube ' de der, arkeolojik kazılarda çıkan binlerce yıllık kalıntılara ' çanak-çömlek ' de der.
İSTANBUL - Başbakan Recep Tayyip, incelemelerde bulunarak, kara ve deniz bağlantısının gerçekleştirilmesi törenine katıldığı Marmaray projesinin yapımı sırasında ciddi engellerle karşılaştıklarını belirterek, ''Aslında Marmaray, 29 Ekim 2013'e kalmayacaktı, aslında Marmaray 2010'da bitirilecekti, bitebilirdi. Ne oldu da bitmedi söylemek zorundayım, çünkü bize gecikmek, ertelemek yakışmaz. Sürekli 'yok arkeolojik, yok çömlek çıktı, yok bilmem ne çıktı' bunlarla önümüze engeller konuldu. Aziz milletim bunlar insandan çok daha mı önemli? ''
28 Şubat 2011 Pazartesi
24 Şubat 2011 Perşembe
boktan dünya
Genelde haberleri '' kopyala-yapıştır '' lamayı pek sevmem ama bu sefer başka. Günlük koşuşturmaların, basit sorunları büyütmenin içerisinde boğuşurken asıl mücadeleyi başkaları veriyor. Belki sıcacık alışveriş merkezinde istediğimiz ayakkabıyı bulamadık diye canımız sıkılıyor ama başkaları kuru ekmek uğruna ayaklarını kaybediyor.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) iddiasına göre 4 mülteci, hastaneye ilk getirildiklerinde hemen tedavi altına alınmadı. Kimlikleri olmadığı için polise teslim edilmek istendiler. Polis ise tedavi yapılmadan onları kabul edemeyeceğini söyledi. Hastanenin morg katındaki bir odada bekletilen mülteciler daha sonra servise çıkarıldı.
İHD’den Gönül Sonbahar Erdem, hastaneyi aradıklarını ve morga yakın bir odada tutulduklarını öğrendiğini söyledi. Erdem, hastane başhekiminin kendisine “Bu mültecileri buradan alıp bir otel gibi bir yere yerleştirirseniz sevinirm” şeklinde teklifte bulunduğunu iddia ederken Başhekim yardımcısı Dr. Halis Narin ise bu iddiaları reddetti, hastaların gelir gelmez tedaviye başlandığını, kendilerine kıyafet ve yiyecek temin edildiğini belirtti. Ancak Radikal’e konuşan bir hastahane görevlisi, ilk geldiklerinde mültecilerin alt katlarda, depo benzeri bir yerde tutulduklarını doğruladı. Bir hasta yakını da önceki gece Azim Arsil’in dizlerinin üzerinde sürünerek eksi 1’den ortopedi servisine geldiğini söyledi. Hastane yetkilileri, 4 gencin tedavinin ardından polise teslim edileceğini belirtti.
Adı Muhammed Abdulrahim. 20’li yaşlarında. Bağcılar Devlet Hastanesi’nde 2. kattaki ortopedi servisinde kalıyor. Çat pat İngilizcesiyle ve el işaretleriyle odaya girenlere siyaha kesilmiş yara içindeki ayaklarının kesilip kesilmeyeceğini soruyor. Hastane yetkililerine göre “Kesilecek...” Muhammed kaç saat yürüdüğünü soranlara eliyle 13 yaparak yanıt veriyor.
Memleketi Myanmar’dan 6 bin km uzaktaki bir hastanede iki ayağının birden kesilmesini bekleyen Muhammed, daha iyi yaşam için yola çıkmıştı. Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidecekti ancak Edirne’de soğuktan donmak üzereyken 3 arkadaşıyla birlikte yakalandı. Diğer arkadaşları da aynı hastanede. Kimi eli, kimi de ayağı için ameliyat edilmeyi bekliyor. Azim Arsil, Muhammed gibi ortopedi servisinde. 2’sinin de soğuktan ayakları donmuş. Ağrı kesicilerin yanında ayaklarını soktukları batikonlu suda şifa bulmayı bekliyorlar.
Memleketi Myanmar’dan 6 bin km uzaktaki bir hastanede iki ayağının birden kesilmesini bekleyen Muhammed, daha iyi yaşam için yola çıkmıştı. Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidecekti ancak Edirne’de soğuktan donmak üzereyken 3 arkadaşıyla birlikte yakalandı. Diğer arkadaşları da aynı hastanede. Kimi eli, kimi de ayağı için ameliyat edilmeyi bekliyor. Azim Arsil, Muhammed gibi ortopedi servisinde. 2’sinin de soğuktan ayakları donmuş. Ağrı kesicilerin yanında ayaklarını soktukları batikonlu suda şifa bulmayı bekliyorlar.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) iddiasına göre 4 mülteci, hastaneye ilk getirildiklerinde hemen tedavi altına alınmadı. Kimlikleri olmadığı için polise teslim edilmek istendiler. Polis ise tedavi yapılmadan onları kabul edemeyeceğini söyledi. Hastanenin morg katındaki bir odada bekletilen mülteciler daha sonra servise çıkarıldı.
İHD’den Gönül Sonbahar Erdem, hastaneyi aradıklarını ve morga yakın bir odada tutulduklarını öğrendiğini söyledi. Erdem, hastane başhekiminin kendisine “Bu mültecileri buradan alıp bir otel gibi bir yere yerleştirirseniz sevinirm” şeklinde teklifte bulunduğunu iddia ederken Başhekim yardımcısı Dr. Halis Narin ise bu iddiaları reddetti, hastaların gelir gelmez tedaviye başlandığını, kendilerine kıyafet ve yiyecek temin edildiğini belirtti. Ancak Radikal’e konuşan bir hastahane görevlisi, ilk geldiklerinde mültecilerin alt katlarda, depo benzeri bir yerde tutulduklarını doğruladı. Bir hasta yakını da önceki gece Azim Arsil’in dizlerinin üzerinde sürünerek eksi 1’den ortopedi servisine geldiğini söyledi. Hastane yetkilileri, 4 gencin tedavinin ardından polise teslim edileceğini belirtti.
23 Şubat 2011 Çarşamba
türk dizileri
Türk dizilerinde son zamanlardaki duygu sömürüsü yapıp seyirciden reyting alma olayı tavan yaptı. Küçük çocukları ön plana çıkarıp seyircileri ağlatma, fakir insanların zenginlere özenip çaresizliklerine vurgu yapma, dizi karakterlerini haksızlığa uğratma vs.
Zaten uzun süredir çoğu reklamda ( özellikle Turkcell'in selocanları ) çocuk karakterlerin reklamın ana objesi yapılması canımı sıkıyordu, şimdi bir de dizilerde aynı saçmalık başladı. Şu sıralar çok izlenen '' öyle bir geçer zaman ki '' dizisine takmış durumdayım, üvey annesiyle yaşamak zorunda bırakılan çocuğa dayak attırdılar, sonra denizde neredeyse boğduruyorlardı, şimdi de iyice fakirleştirdikleri çocuğun eline çikolata verip mutluluğuna 10 dk zoom yapıyorlar. Senaristlerden artık ilerleyen bölümlerde Küçük Osman'a vahşice tecavüz, organ mafyasının eline düşme veya üvey annesinin uyguladığı işkence gibi sahneler bekliyorum.
Aşırı olmasa da amerikan, fransız ve kanada dizilerini takip ediyorum ve genelde insanların maddi durumları arasındaki farklardan hikaye çıkarma gibi bir duruma rastlamıyorum, dizileri izletme için seyircilere empati yaptırtmak, onları ekran karşısında kızartmak-bozartmak-utandırmak türk senaristlerin işine geliyor, bu yüzden hep zengin-fakir çatışmasının yaşandığı dizilere rastlıyoruz ve para üzerinden duygu sömürüsü artmış durumda. Özellikle cuma akşamları yayınlanan '' undercover kapıcı kızı Feriha'' bu işin nirvanasına ulaştı, sanki fakirlik utanılacak bir şeymiş gibi bir hava yaratıp bundan ekmek yemeleri eminim bir çok kişiyi rahatsız ediyordur.
Zaten uzun süredir çoğu reklamda ( özellikle Turkcell'in selocanları ) çocuk karakterlerin reklamın ana objesi yapılması canımı sıkıyordu, şimdi bir de dizilerde aynı saçmalık başladı. Şu sıralar çok izlenen '' öyle bir geçer zaman ki '' dizisine takmış durumdayım, üvey annesiyle yaşamak zorunda bırakılan çocuğa dayak attırdılar, sonra denizde neredeyse boğduruyorlardı, şimdi de iyice fakirleştirdikleri çocuğun eline çikolata verip mutluluğuna 10 dk zoom yapıyorlar. Senaristlerden artık ilerleyen bölümlerde Küçük Osman'a vahşice tecavüz, organ mafyasının eline düşme veya üvey annesinin uyguladığı işkence gibi sahneler bekliyorum.
Aşırı olmasa da amerikan, fransız ve kanada dizilerini takip ediyorum ve genelde insanların maddi durumları arasındaki farklardan hikaye çıkarma gibi bir duruma rastlamıyorum, dizileri izletme için seyircilere empati yaptırtmak, onları ekran karşısında kızartmak-bozartmak-utandırmak türk senaristlerin işine geliyor, bu yüzden hep zengin-fakir çatışmasının yaşandığı dizilere rastlıyoruz ve para üzerinden duygu sömürüsü artmış durumda. Özellikle cuma akşamları yayınlanan '' undercover kapıcı kızı Feriha'' bu işin nirvanasına ulaştı, sanki fakirlik utanılacak bir şeymiş gibi bir hava yaratıp bundan ekmek yemeleri eminim bir çok kişiyi rahatsız ediyordur.
20 Şubat 2011 Pazar
perhiz , lahana turşusu , kadayıf , hüsnü ve bir ödül
Yargı kendi hoşlarına gitmeyen bir karar verdiğinde, yargı'ya yüklenen fakat kendi siyasi çıkarlarına uygun bir karar verdiğinde de '' olay yargı'ya intikal etmiştir, yorum yapmayalım '' gibi sözler edip çifte standart konusunda master yapan iktidar partisi artık sınırlarımızı aşıp çifte standartını uluslararası boyutlara taşıdı.
Ortadoğu'daki eşbaşkanlık görevi gereği Mısır'da Hüsnü Mübarek karşıtı bir tutum sergileyen, halkına zulüm uyguladığını iddaa ettiği ( ki bu gerçektir ) Mübarek'in iktidarı bırakması gerektiğini söyleyen Tayyip Erdoğan nedense kendi halkının üstüne ateş açan, ülkeyi tam anlamıyla çiftliği gibi yöneten ve en son göstericilere '' isyan eden intihar etmiş olur '' diye gözdağı veren Kaddafi hakkında tek bir söz bile etmiyor.
Bu arada nedense aklıma Libya ile AKP döneminde yapılan ticari anlaşmalar, meşhur damadın şirketi Çalık Holding'in inşaat şirketi GAP inşaat'ın Libya'da aldığı milyar dolarlık inşaat ihaleleri geliyor, ne alaka bunları yazmam!!!
Üstüne üstlük geçtğimiz kasım ayında Erdoğan'ın aldığı '' Kaddafi insan hakları ödülü '' de ayrı bir metafor, insan hakları ve Kaddafi!! Ben de her sene farklı uluslarararı şahsiyetlere sunulmak üzere bu ödüle benzeyen birkaç tane daha ödül öneriyorum:
Adolf Hitler barış ve kardeşlik ödülü
Emre Belözoğlu centilmenlik ödülü
Devlet Bahçeli uluslararası matematik ödülü
Ortadoğu'daki eşbaşkanlık görevi gereği Mısır'da Hüsnü Mübarek karşıtı bir tutum sergileyen, halkına zulüm uyguladığını iddaa ettiği ( ki bu gerçektir ) Mübarek'in iktidarı bırakması gerektiğini söyleyen Tayyip Erdoğan nedense kendi halkının üstüne ateş açan, ülkeyi tam anlamıyla çiftliği gibi yöneten ve en son göstericilere '' isyan eden intihar etmiş olur '' diye gözdağı veren Kaddafi hakkında tek bir söz bile etmiyor.
Bu arada nedense aklıma Libya ile AKP döneminde yapılan ticari anlaşmalar, meşhur damadın şirketi Çalık Holding'in inşaat şirketi GAP inşaat'ın Libya'da aldığı milyar dolarlık inşaat ihaleleri geliyor, ne alaka bunları yazmam!!!
Üstüne üstlük geçtğimiz kasım ayında Erdoğan'ın aldığı '' Kaddafi insan hakları ödülü '' de ayrı bir metafor, insan hakları ve Kaddafi!! Ben de her sene farklı uluslarararı şahsiyetlere sunulmak üzere bu ödüle benzeyen birkaç tane daha ödül öneriyorum:
Adolf Hitler barış ve kardeşlik ödülü
Emre Belözoğlu centilmenlik ödülü
Devlet Bahçeli uluslararası matematik ödülü
18 Şubat 2011 Cuma
bursa
Dağı var, denizi var, yeşili var , sanayisi var, İstanbul'a yakın, tarihi öğeler de barındırıyor ama ruhsuz,renksiz bir şehir Bursa.
Hayatım boyunca bir çok farklı şehirde yaşadım, neredeyse hepsini özledim ama Bursa hariç, sanki zorunluluktan yaşıyormuşuz burada ve bir gün temelli gideceğiz gibi hissediyorum Bursa'da.
Bir de bunlarım üstüne beni en çok rahatsız şey olan trafik sıkışıklığı İstanbul'u bile geride bırakacak seviyelere gelmişken, o ünlü yeşilini bırakın temiz hava soluyabileceğiniz yerlerin sayısı bile azalmışken ve yolda el ele yürüyen çiftlere bile '' cıkcık '' layan fanatiklerin sayısı her geçen gün artarken bu şehir kendini özlenebilir duruma getiremez.
Ayrıca içki ruhsatına sahip restoran-kafelerin sayısı İstanbul ve İzmir ile kıyaslarsak komik derecede az, bırakın restoranı bazen bira alacak tekel bayi bile bulmakta zorlanıyorsunuz, ha bir de başka hiç bir şehirde görmediğim bir şey var, ne zaman marketten bayiden içki alsam simsiyah torbalara koyuyorlar sanki utanılacak bir şey yapıyormuşuz gibi.
Hayatım boyunca bir çok farklı şehirde yaşadım, neredeyse hepsini özledim ama Bursa hariç, sanki zorunluluktan yaşıyormuşuz burada ve bir gün temelli gideceğiz gibi hissediyorum Bursa'da.
Bir de bunlarım üstüne beni en çok rahatsız şey olan trafik sıkışıklığı İstanbul'u bile geride bırakacak seviyelere gelmişken, o ünlü yeşilini bırakın temiz hava soluyabileceğiniz yerlerin sayısı bile azalmışken ve yolda el ele yürüyen çiftlere bile '' cıkcık '' layan fanatiklerin sayısı her geçen gün artarken bu şehir kendini özlenebilir duruma getiremez.
Ayrıca içki ruhsatına sahip restoran-kafelerin sayısı İstanbul ve İzmir ile kıyaslarsak komik derecede az, bırakın restoranı bazen bira alacak tekel bayi bile bulmakta zorlanıyorsunuz, ha bir de başka hiç bir şehirde görmediğim bir şey var, ne zaman marketten bayiden içki alsam simsiyah torbalara koyuyorlar sanki utanılacak bir şey yapıyormuşuz gibi.
16 Şubat 2011 Çarşamba
neden deist oldum - bölüm 1...
Selçuk üniversitesi ilahiyat bölüm başkanı, evet evet yanlış duymadınız bir profesör, bir akademisyen, bir öğretmen bunu söyleyen!! Tecavüzün nedenleriyle ilgili bu muhteşem kişinin söyledikleri şöyle:
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Bölüm Başkanı Prof. Orhan Çeker: "Sorunun odağında kadın var. Sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz. Tahrikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değil."ntvmsnbc
Yazarın notu
Daha en temelinden kadını erkeği tahrik eden, yoldan çıkaran 2 . sınıf bir vatandaş olarak gören bir zihniyetin yanından bile geçmem. Kendi sapıklıklarını , azgınlıklarını, vahşiliklerini, oyuncak bebekten bile tahrik olacak kadar gözü dönmüşlüklerinin nedenini başka yerlerde arayanlarla aynı havayı bile solumak zararlı.
Ayrıca '' yetmez ama evet '' diyenlere gelsin : Dekolte giymeyi tahrik olarak değerlendiren bu zihniyet, önce pantalon giymeyi, sonra makyaj yapmayı, en son da yavaş yavaş '' peçe takmamayı '' tahrik nedeni olarak sayarsa hiç şaşırmayın.
EAC
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Bölüm Başkanı Prof. Orhan Çeker: "Sorunun odağında kadın var. Sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz. Tahrikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değil."ntvmsnbc
Güncelleme: 10:21 TSİ 16 Şubat. 2011 Çarşamba
Yazarın notu
Daha en temelinden kadını erkeği tahrik eden, yoldan çıkaran 2 . sınıf bir vatandaş olarak gören bir zihniyetin yanından bile geçmem. Kendi sapıklıklarını , azgınlıklarını, vahşiliklerini, oyuncak bebekten bile tahrik olacak kadar gözü dönmüşlüklerinin nedenini başka yerlerde arayanlarla aynı havayı bile solumak zararlı.
Ayrıca '' yetmez ama evet '' diyenlere gelsin : Dekolte giymeyi tahrik olarak değerlendiren bu zihniyet, önce pantalon giymeyi, sonra makyaj yapmayı, en son da yavaş yavaş '' peçe takmamayı '' tahrik nedeni olarak sayarsa hiç şaşırmayın.
EAC
10 Şubat 2011 Perşembe
törkiş deyims
Geçen akşam haberlerde 2 farklı haberde de bu deyimi duyunca hakkında yazmak geldi içimden : '' verilmiş sadakamız varmış '' .
Kazadan kılpayı kurtulan kadın kameralara önceden verilmiş bir sadakası olduğunu söylüyordu, yani alınacak önlemler, kazadan kurtulmasını sağlayabilecek doğru zaman-doğru yer oranı veya aynı şeyin bir daha tekrarlanmaması için yapabileceği uyarılar veya sorumluları işaret etmesi söz konusu değil, buradaki anahtar nokta '' verilmiş sadaka '' , zaten Türkiye'de kaza-sağlık sigortasının hiç bir önemi yoktur ama mutlaka verilmiş sadakanız olması gerekiyor, kesinlikle sadakanızı zamanında verin ve arkanıza yaslanın. Aşağıdaki linkten de sadakanızın verilip verilmediğini sorgulayabilirsiniz:
http://www.verilmissadaka.org/
Yine ülkemizde çok kullanılan ama saçma bulduğum bir söz : '' geç olsun, güç olmasın '', eğer arzulanan bir şey zamanında gelmezde, neyleyim ben onu? Ayrıca bir lojistikçi olarak bu söz baştan bana ters :)
Bir de genelde yanlış kullanılan bir atasözü : '' ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz '', bu sözün aslı '' ane gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz '' dır, Bağdat'a varmak için zamanında Ane isminde bir uçurum kenarındaki geçitten geçmek gerektiğinden bu söz söylenmiştir, '' yar '' da zaten uçurum demektir, yani Ane gibi uçurum bulunmaz, Bağdat gibi de güzel bir şehir bulunmaz denmek istenmiştir, fakat Türkiye'de bu söz anne gibi yar olmaz olarak algılanıyor.
Çok bilen adam blogundan bildirdi :)
Kazadan kılpayı kurtulan kadın kameralara önceden verilmiş bir sadakası olduğunu söylüyordu, yani alınacak önlemler, kazadan kurtulmasını sağlayabilecek doğru zaman-doğru yer oranı veya aynı şeyin bir daha tekrarlanmaması için yapabileceği uyarılar veya sorumluları işaret etmesi söz konusu değil, buradaki anahtar nokta '' verilmiş sadaka '' , zaten Türkiye'de kaza-sağlık sigortasının hiç bir önemi yoktur ama mutlaka verilmiş sadakanız olması gerekiyor, kesinlikle sadakanızı zamanında verin ve arkanıza yaslanın. Aşağıdaki linkten de sadakanızın verilip verilmediğini sorgulayabilirsiniz:
http://www.verilmissadaka.org/
Yine ülkemizde çok kullanılan ama saçma bulduğum bir söz : '' geç olsun, güç olmasın '', eğer arzulanan bir şey zamanında gelmezde, neyleyim ben onu? Ayrıca bir lojistikçi olarak bu söz baştan bana ters :)
Bir de genelde yanlış kullanılan bir atasözü : '' ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz '', bu sözün aslı '' ane gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz '' dır, Bağdat'a varmak için zamanında Ane isminde bir uçurum kenarındaki geçitten geçmek gerektiğinden bu söz söylenmiştir, '' yar '' da zaten uçurum demektir, yani Ane gibi uçurum bulunmaz, Bağdat gibi de güzel bir şehir bulunmaz denmek istenmiştir, fakat Türkiye'de bu söz anne gibi yar olmaz olarak algılanıyor.
Çok bilen adam blogundan bildirdi :)
8 Şubat 2011 Salı
14 şubat
Bu sene Sevgililer Günü ile Miraç Kandili aynı güne denk geliyor, erkekler olarak 14 şubat'da evde kalıp para harcamamak için bir sebep daha.
4 Şubat 2011 Cuma
farklı milletiz
- Türk işi hesap paylaşma : ‘ nolcak canım bir dahakinde de sen ödersin ‘ ( Bu esnada adisyonu kapmaya çalışan 4-5 tane el, kapan şanslı kişinin adisyonu elini 90 derece arkaya doğru kıvırıp sırtına doğru götürüp diğerlerinden uzak tutması gözlenir , eninde sonunda o adisyon paylaşılır fakat adisyonu kapan kişiye 3-4 kez ısrar edilir , o da yalandan rahatsız olmuş gibi yapıp hesabı paylaşır – büyük ihtimalle de cebinden önceden hazırladığı kendi payını çıkarır-!! )
- Türk işi pazarlık : ‘ bunun oluru nedir ? ‘ ( Türkiye’de pazar fiyatı diye bir şey yoktur, sadece ‘’ olur fiyatı ‘’ vardır , formülü de etiket fiyatı * %75=olur fiyatı, hatta rivayete göre ünlü İngiliz ekonomist KEYNES ölmeden önce ‘’ piyasalardaki olur fiyatının reel ekonomiye etkisi ‘’ üzerine bir kitap üzerinde çalışıyormuş.
- Türk işi kızlarla tanışma : Eğer altınızda yere yakın mümkünse 1990 öncesi içi mor neon ışıklarıyla dolu bir beyaz şahin’iniz yoksa ortalama bir türk erkeği gibi önce ava çıkmış kartal bakışlarıyla çevrede bir keşif gezisi, hedef olarak bir kızın seçilmesi, mümkünse 2-3 arkadaşınıza da alıp yarıçapı 30 metreyi geçmeyecek bir çember oluşturacak şekilde döne döne 5-6 tur atma, bu esnada kafayı hafif yana yatırıp dövecekmiş gibi hedef kişisine bakmak ( türk erkeği olarak asla profilden bakmayız ) ve bingo , reklamın iyisi-kötüsü olmaz prensibine dayanarak hedef kişisinin kafasında yer ettik, bundan sonraki adım 1-1 hücuma kalmış artık, büyük ihtimalle kız mahallede tek başına yürürken arkasından hızlı adımlarla yetişmek ve ‘’ tanışabilir miyiz ‘’ diye sormak.
- Türk işi ikna etme tekniği : ‘ aaa bak and verdim vallah, yemezsen gücenirim ‘ ( çok geçerli bir yöntemdir , hatta hayatın her anına yayılmalıdır, düşünün ev almak için pazarlık yapıyorsunuz , siz ‘aaa bak and verdim 100.000’e satcan bu evi bana ‘, satıcı da and verdiysen yapacak bir şey yok abla , hayırlı olsun
- Bayılan insanlara türk işi ilk yardım : ‘ kolonya sür biraz, gel bileklerini de ovayım ‘ ya da ‘ su getirin çabuk su ‘ ( tıp müfredatına seneye kolonya ve su teknikleri de konacakmış )
- Türk işi meteoroloji : ‘ hava çok soğuk ama bir kar yağsın kırılır ‘
- Türk işi muhabbet açıcı söz : ‘ ee daha daha nasılsınız ? ‘
- Türk işi misafir uğurlama : ‘ bunu saymayız ‘ ( bunu bana ilk söyleyen ev sahibine ‘ o zaman bir 4 saat daha kalıyorum diyeceğim ‘ )
3 Şubat 2011 Perşembe
açılış bombardımanı
Ne hikmetse seçimler yaklaşırken başbakan'ın yaptığı açılışların sayısı da arttı! Devletin olanaklarıyla yaptığı açılışlara devletin uçağıyla gidip, muhalefete yüklenip parti propagandasını yapmasını geçtim, bir de yaptığı açılışların tamamen göz boyamaya yönelik olduğu gerçeği var. Geçtiğimiz senelerde yüzlerce henüz tamamlanmamış tesisi sıf o şehri ziyaret etmesi vesilesiyle açan veya açılışı takiben aradan yıllar geçmesine rağmen işlemeye başlamayan fabrikaları açan başbakan bu seçim döneminde işi iyice abarttı.
Geçtiğimiz hafta Ardahan'da tam 27 tesisin açılışını yapan başbakan'ın kestiği kurdelalar arasında ' alabalık deresinin kenarına duvar ' , ' Kura nehri kenarına taş dökümü ' , ' dereye 3 tane menfez ' , ' Türk Telekom binasının tamiri-badanası ' gibi über-süper tesisler var.
Benim de başbakana Bursa'ya geldiği zaman açılışını yapması için bazı önerilerim var:
- Evimize yeni takılan kombi'yi açması
- Mahalledeki kasabın yeni vitrini
- Şaypa'nın yenilenen manav reyonu ve yeni aldıkları 4 alışveriş arabası
- Meydandaki otobüs durağının tabelası
Geçtiğimiz hafta Ardahan'da tam 27 tesisin açılışını yapan başbakan'ın kestiği kurdelalar arasında ' alabalık deresinin kenarına duvar ' , ' Kura nehri kenarına taş dökümü ' , ' dereye 3 tane menfez ' , ' Türk Telekom binasının tamiri-badanası ' gibi über-süper tesisler var.
Benim de başbakana Bursa'ya geldiği zaman açılışını yapması için bazı önerilerim var:
- Evimize yeni takılan kombi'yi açması
- Mahalledeki kasabın yeni vitrini
- Şaypa'nın yenilenen manav reyonu ve yeni aldıkları 4 alışveriş arabası
- Meydandaki otobüs durağının tabelası
vıcık vıcık bir dil
Türkçedeki en abuk sabuk ifadelerden birisi bu. Rahmetli Bülent Ecevit'in dilimize soktuğu son günlerin moda tabiriyle '' ucube '' bir ifade:)
Mecliste koca koca milletvekillerinin , siyasi rakibi hakkında söverken araya '' sayın '' ı sıkıştırıp, '' sayın Ahmet Mehmet siz şöyle aşağılık bir adamsınız '', '' sayın İsmail bey sizin siz zaten ülkenizi bile satan aşağılık bir hırsızsınız '' sıkıştırması gerçekten beni çok rahatsız ediyor. Bir de sanki '' sayın '' ı başa koymasalar saygısızlık yapacaklarını düşünmesi , sanki bir '' sayın '' deyince bütün o benzetmeler, küfürler hafifliyormuş gibi, veya başa '' sayın '' ı koymazsak sanki muhatabımıza saygısızlık yapıyormuşuz gibi düşünmemiz.
Buradan kişisel olarak en gıcık olduğum adama gelsin '' sayın ... bey , sen kocaman bir ....... ....... ........ 'sun ''!
Bir de malum '' bayan '' var ki offfff bu konuya hiç girmek bile istemiyorum, süper milletim oturdu resmen '' bayan '' diye 3. bir cins icat etti. Kadın'a kadın demek bile ayıp oldu bu ülkede, bayan'ı kibarlıktan kullandıklarını sanan arkadaşların herhalde '' hanımefendi '' diye bir kelimeden haberleri yok. Erkek milli takımının karşılığı , bayan milli takımı oldu bu coğrafyada ( NTV spor'u ayrı tutuyorum ) , medya aklını kadının bacak arasına taktığı için '' kadın basketbol takımı '' demeyi yasakladı sanki , çünkü bu örümcek kafalılara sorarsanız kadın kadın olarak doğmaz, malum olaydan sonra kadın olur ( hoş türk kadınlarının hatırı sayılır bir kısmı bile kadın olarak hitap edilmekten rahatsız, çünkü kadın olmanın utanılacak bir şey olduğu, malum fizyolojik nesneyi saklayabildiği kadar saklayıp kız olarak kalmanın bir erdem olduğu kafalarına sokuluyor ). Maalesef bu vıcık vıcık coğrafyada ' bekaret ' bu kadar tabu olarak kaldığı sürece kadın asla kadın olamaz.
Bu arada 'oscar goes to' geçen televizyonda gördüğüm bir hanımefendiye, çünkü '' ben bir bayan olarak '' diye başladığı cümleden sonra diyecek bir şey bırakmadı bana.
Kafa olarak ne kadar geriye gititğimizin kanıtı olarak da 70 sene önceden bir gazete küpürünü ekliyorum.
Mecliste koca koca milletvekillerinin , siyasi rakibi hakkında söverken araya '' sayın '' ı sıkıştırıp, '' sayın Ahmet Mehmet siz şöyle aşağılık bir adamsınız '', '' sayın İsmail bey sizin siz zaten ülkenizi bile satan aşağılık bir hırsızsınız '' sıkıştırması gerçekten beni çok rahatsız ediyor. Bir de sanki '' sayın '' ı başa koymasalar saygısızlık yapacaklarını düşünmesi , sanki bir '' sayın '' deyince bütün o benzetmeler, küfürler hafifliyormuş gibi, veya başa '' sayın '' ı koymazsak sanki muhatabımıza saygısızlık yapıyormuşuz gibi düşünmemiz.
Buradan kişisel olarak en gıcık olduğum adama gelsin '' sayın ... bey , sen kocaman bir ....... ....... ........ 'sun ''!
Bir de malum '' bayan '' var ki offfff bu konuya hiç girmek bile istemiyorum, süper milletim oturdu resmen '' bayan '' diye 3. bir cins icat etti. Kadın'a kadın demek bile ayıp oldu bu ülkede, bayan'ı kibarlıktan kullandıklarını sanan arkadaşların herhalde '' hanımefendi '' diye bir kelimeden haberleri yok. Erkek milli takımının karşılığı , bayan milli takımı oldu bu coğrafyada ( NTV spor'u ayrı tutuyorum ) , medya aklını kadının bacak arasına taktığı için '' kadın basketbol takımı '' demeyi yasakladı sanki , çünkü bu örümcek kafalılara sorarsanız kadın kadın olarak doğmaz, malum olaydan sonra kadın olur ( hoş türk kadınlarının hatırı sayılır bir kısmı bile kadın olarak hitap edilmekten rahatsız, çünkü kadın olmanın utanılacak bir şey olduğu, malum fizyolojik nesneyi saklayabildiği kadar saklayıp kız olarak kalmanın bir erdem olduğu kafalarına sokuluyor ). Maalesef bu vıcık vıcık coğrafyada ' bekaret ' bu kadar tabu olarak kaldığı sürece kadın asla kadın olamaz.
Bu arada 'oscar goes to' geçen televizyonda gördüğüm bir hanımefendiye, çünkü '' ben bir bayan olarak '' diye başladığı cümleden sonra diyecek bir şey bırakmadı bana.
Kafa olarak ne kadar geriye gititğimizin kanıtı olarak da 70 sene önceden bir gazete küpürünü ekliyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)